Sayfalar

Christopher Nolan'ı Filozof İlan Edelim


Sonunda Inception'u izledim, muradıma erdim. Christopher Nolan gene dehasıyla ince ince işlemiş filmi. Diğer filmleri gibi olayları çözmeye çalışırken büyük zevk alıyorsunuz. Çünkü yata yata izlenilmiyor, diyalogların iyi takip edilmesi gerekiyor.
Bi daha seyretmeyi planlıyorum çünkü her ne kadar odaklansanız da detaylara dikkat edecek zaman bulamıyorsunuz filmin akıcılığından ötürü. Hani şu her izlendiğinde farklı anlamlar çıkarılan, derinleşen filmler varya Inception da onlardan biri bence. Nolan her filminde zihinsel oyunlara, karmaşalara, sanrılara ve yorumlara yer veriyor.
Kurgusu Memento'dan daha basit olsa da Inception felsefi düşüncelerle örülmüş olması nedeniyle daha fazla düşündürtüyor.
Gerçekliğin sorgulanması bakımından Matrix'i anımsatıyor.
Filmi vermek istediği mesajlarla izleyebilmek için felsefe ve psikoloji üzerine bilgi birikimine ihtiyaç var kesinlikle.
Prestij'deki kadar olmasa da son dakikalarda sürpriz kafa karıştırıcı sahneler var. Ve filmin sonu sonlanmıyor. Muallakta kalıyor, kendiniz sübjektif olarak sonlandırabilirsiniz ancak.
Hücre filminde de böyle bi konu işleniyordu; amaç suçluların beynine girerek, katili, kurbanlara zarar vermeden yakalamaktı. Tabi Inception'dan daha ulvi bi gerekçelerle beyne giriliyordu.
Sil Baştan'da da gene zihin ve anılar konu ediliyordu.
Tabi Inception'ın farkı rüyaları ele alması ve her türlü Hücre'den de Sil Baştan'dan da daha komplike daha fazla görsellik içeriyor. Matematik ve mimarinin sentezinde ünlü ressam Esher'dan alıntılamalar yapılmış, hayal gücünü mantıkla birleştirmek bu olsa gerek diyorsunuz izlerken.
Bu arada Marion Cottilard'ın oyunculuğuyla göz kamaştırdığını da söylemeden geçmeyelim. Tam bi femme fatale olmuştu.
Son olarak İnsomnia, Inception'ın tematik anti teziymiş. uyku hali kadar uykusuzluğunda insanı "düşsel alemde" yaşatabileceği anlatılıyormuş. Ben de en kısa zamanda izleyeceğim.
Şimdi daha öznel açıdan bakacağım; film boyunca Platonu, onun idealar dünyasını düşündüm. Ya hepimiz Tanrı'nın hayaliysek ve yansımalardan ibaretsek?
İnsan beyni o kadar karışık ve katmanlı ki... Mesela şizofren dediğimiz bi insan kendi gerçekliğinde yaşar, bizse onun hayal aleminde yaşadığını düşünürüz, oysa gerçekliği neyle belirleyebiliriz ki? Genelde insan çoğunluğuyla belirliyoruz. Büyük bi insan topluluğunun gördüğü, duyduğu "genellik" gerçek oluyor. Ya da zihnimizden bağımsız varolduklarına inandığımız cinler? Tamamen beyin fonksiyonlarından kaynaklanan aksama ya da herhangi bir komplikasyon sonucu görülen sanrıdırlar aslında. Varolduklarına inanırsak beynimiz de bize oyun oynar ve banyodayken garip yaratıklar gördük sanırız.(Genelde korku filmlerinde banyo sahnesine rastlandığı için söyledim insanın en savunmasız anını temsil ettiğinden olsa gerek)
Marion Cottillard(filmde Mal)'ın içinde yaşadığı -gerçek- dünyayı sorgulaması ya "bu da bi rüyaysa uyanmak için ölmem gerekiyorsa ancak o zaman gerçekte yaşayabilirim" düşüncesi hepimizin bi kere de olsa aklından geçmiştir. Ben pek gerçekçi bulmuyordum bu görüşü.
Şahsen "öldükten sonra yokolacağız" fikri ağır basanlardandım. Çünkü şu anda bundan önceki yaşamımızı hatırlamıyorsak(eğer varsa) bundan sonrakinde de(eğer varsa) şimdikini hatırlamayacaktık. Ama filmi seyrederken zihnimde bu dünyada yokolacağız ama başka bi dünyada tekrar yaşayacağız cümlesi dönmeye başladı. Tıpkı rüyalarda olduğu gibi rüyayı hatırlayabilme veya hatırlayamama ihtimallerimiz vardı... O dünyada yoksun evet orası için yokoluyorsun ama başka bi yerde varoluyorsun ya da başka yerde de varolduğunu anlıyorsun.
İnsanın ateizmden agnostizme geçmesini sağlayacak bi film.
Keşke Nolan'la konuşma fırsatımız olsa da neye inanıyorsun nesin sen ne diye bu kadar kafa karıştırıyorsun diyebilsem. Çünkü belli bir -emin olduğu düşünce sistemi- var ve filmleri o doğrultuda şekilleniyor.
Dark Knight'ta da Batman'ın Joker'e üstünlük sağlamasından belli. Ama Joker olmadan da Batman'ın bi değeri yokmuş, kendi anlamı için Jokere ihtiyaç duyuyormuş gibi.(Filmin sonlarına doğru joker kendisiyle ilgili düşüncelerini açıklarken bahsetmişti.) Bu durum "kötülük olmadan iyiliğin bi değeri yok" aforizmasıyla ilişkilendirilebilinir mi onu sorguluyorum. Ama en temelde saf iyilik olgusu saçma. Belki de iyiliği, bilinçli olarak insanın yaşamını sürdürmesine fayda sağlama çabası olarak tanımlayabiliriz.
İşte Nolan'ın psikanalizini yapabilmek isterdim oturup iki çift laf etmek isterdim. Ona "Tanrı'ya inanıyorsun ama Hristiyan değilsin değil mi demek isterdim. İsterdik ve isterdim. Hepimiz isteriz.

3 sesleniş:

duyguözbağcı dedi ki...

En kısa zamanda ben de izleyeceğim, bi beklenti oluşturuyo zaten adamın adı bile.
Çok hoş noktalara değinmişsin, izliyim filmi sonra dönüp tekrar okuycam yazını.

Pink Freud dedi ki...

evet evet mutlaka izlenmesi gereken bi film en kısa zamanda seyretmelisin:)

Adsız dedi ki...

bahsettiğin filmlerin hepsini izledim ama yazını okuduktan sonra anladımki çok boş izlemişim... bir çok insan gibi :)