Sayfalar

Olgunlaşma

Olgunlaşmak yaşla alakalı bir durum değil. Ayrı ev tutmakla veya yurt dışına çıkmakla da bir ilgisi yok. Sevgilinizin olması, uzun süreli ilişkiniz hatta evlenmeniz, bir çocuğa sahip olmanız bile sizi daha olgun yapmaya yetmiyor. Olgunlaşmak için belirli sorunların olması, acı çekmek ve düşünmek gerekiyor. Akabinde empati yeteneğiniz artıyor ve başkalarının acıları vasıtasıyla da olgunlaşma süreciniz devam ediyor.

Ya Sabır

Allah her doğan çocuğa rızkını verirmiş de bilmemneymiş. Evet o yüzden yiyecek ekmek bulamadığından kendini asan anneler var. İflas edip, iş bulamayıp vs intihar eden babalar var. Doğur canım doğur allah rızkını verir. Olmadı devlet döve döve tecavüz ettire ettire bakar yetimhanesinde.
Allah rızkını veriyorsa o sözde üzüldüğün Afrika'daki çocuklara niye koklatmıyor ucundan da olsa?
Neymiş kırk günlük embriyonun kalbi atıyormuş yediğin koyunun ineğin tavuğun da kalbi atıyor ama sen onları yemekten vazgeçmiyorsun.
Kürtaj korunma yöntemi değilmiş. A-aa ciddi misin bak bir yaşıma daha girdim!!! Bir tane doğum kontrol hapı al da prospektüsünü oku bari öyle ahkam kes. Kadınlar spiral taktırsa bile ihtimali var oluyor işte o çocuk sonra onu doğursun da spiral bebeğin gözünde ciğerinde çıksın değil mi? Cahillikten ölünse keşke.
Kürtaj kararında erkeğin konsensüsüne bile ihtiyaç yok. Sanki 9 ay 10 gün istemediği bebeği karnında erkek taşıyor, ayakları şişiyor, orası burası çatlıyor, dişleri çürüyor, varis çıkıyor, saçları dökülüyor, mesanesinde problemler oluşuyor, göğsü karnı ağrıyor, kilo alıyor, her şeye midesi bulanıyor kusup duruyor... Sonra onun mu karnı yarılıyor o mu sancılanıyor çocuk doğuracağım diye o mu ölüyor? O mu süt veriyor altını değiştiriyor gazını çıkarıyor o mu uykusuz kalıyor?
Bak yine haberin altındaki yorumları okudum yine asfalyalarım attı. Cahillikten ölünse keşke. Keşke o beynin kullanılmadığı için çürüse. Keşke boşuna oksijen tüketmesen keşke.

İtiraf

İnsanların, özellikle muhafazakarlar olanların neden materyalist düşünce biçiminden korktuklarını anlıyorum hatta son zamanlarda hak bile veriyorum.
Bir de evrimi biyolojik açıdan temel kabul etsem ve aksini asla mantıklı bulmasam da antropologların bu işi bayağı çarpıttığı kanaatindeyim ve sosyo-psikolojik uyarlamalardan bazen ben de rahatsız oluyorum. Ayrıca evrimi diğer sosyal bilimlere yayma fikri ilk olarak Herbert Spencer tarafından ortaya atılmış.

Hani şu haberler var ya "sarışınların daha çekici olduğu kanıtlandı", "büyük göğüslü kadınlar evrimsel açıdan daha avantajlı" bla bla. Yani bunlara inananınız kaldı mı bu kadar salak olanınız? Bir kere Pelin Batu denen süs bitkisi de böyle bir laf etmişti. İnsan varlığı bu kadar basite indirgemek tamamen zeka yoksunluğu belirtisi. Yani hala düalist olmamama rağmen ve eskiden "mekanik materyalizm kalp La Mettrie işte diyalektik materyalizm Marx akar" falan şeklinde dolanmama rağmen insanın fazla çok fazla basite indirgendiğini düşünmeye ve kızmaya başladım. Sadece bencillikle veya rekabetle açıklayamadığımız şeyler var.
Sosyolojiye Giriş'te beauty myth ile ilgili bir sunum yapmıştım işte ingilizce yazmıştım şimdi tekrar hatırlayıp koordine edip türkçesini buraya yazmak zor geliyor. Ama anlatacağım en kısa zamanda birçok konuda olduğu gibi insanların kişisel zevklerini bile manipüle eden medyanın oyunlarını ifşa edeceğim:P

Göt Edilmek

Ben ortaokul sondayken Kavak Yelleri dizisi yeni başlamıştı, yanılmıyorsam mayıs ayındaydık. Ben de malum OKS'ye hazırlanıyorum o sıralar. Ama ciddi ciddi hazırlanıyordum yani lisedeki gibi koyvermiş değilim.
 İşte dizinin başlangıcını izliyorum hoşuma da gidiyor ama kalkıp test falan çözmem gerekiyor vicdan azabı duyuyorum bu yüzden ben de kendi kendimi şöyle motive ediyorum; "eğer şimdi çalışmazsan işte dizideki öğrenciler gibi eski püskü bir okula düşersin". Ortaokulda koleje gidince devlet okulu görüntüsü biraz soluk kalmıştı herhalde. Meğersem okul İzmir'in en yüksek puanla alan ikinci anadolu lisesiymiş (birincisinin çok karışık ve olaylı bir okul olduğu bilindiğinden orayı yazmayı hiç düşünmemiştim) ve ben yakın arkadaşlarım oraya gidiyor diye tam da o okulu tercih listesinin başına yazacakmışım! Bizim okula başladığımız sene dizi ekibi çoktan İstanbul'a taşınmış olacakmış bizim de dizide figüran oyuncu olma gibi saçma sapan  hayallerimiz suya düşecekmiş. Neyse bu evrenin beni göt edişlerinden ufak bir örnek sadece. Blog çoktandır boş duruyor diye yazıvereyim bari dedim.
Hı şunu da ekleyeyim dedim uğruna o okulu seçtiğim arkadaşlarımın hiçbiriyle görüşmeyi bıraktım uzun zaman önce.

Boktan Şeyler

Son zamanlarda yaptığım işlerden bahsedecek olursam; finallere girip çıkıyorum ve sosyolojiden psikolojiye geçmeyi dört gözle bekliyorum. Son iki final ve son üç ödev kaldı. Hani vakıf üniversitelerini kıçınızı yaya yaya geçersiniz diye bir spekülasyon var ya o spekülatörü siksinler yani öyle diyeyim.

Ben hayatımda bu kadar çok paper bu kadar çok presentation bu kadar çok sociological dairy yani bu kadar fazla ödev yapmadım. Yapmıyorum zaten gidecek %20si kredimin.. Çok angarya işler bunlar ya bir de ingilizce yapmak zorundasın ya her boku, gerçekten canıma tak etti. Aslında türkçe olsa gayet güzel sosyolojik tespitlerim gözlemlerim var ama ingilizce olunca nolursa olsun daha basit anlatmak zorunda kalıyorum ve nefret ettiğim mükemmelliyetçiliğim yüzünden istediğim şeyi tam tamına anlatamayınca sinirlenip yapmayı bırakıyorum.

Dalga geçtiğimiz bir klişe var ya hani en kötü özelliğin ne diye sorulur iş görüşmelerinde de  "mükemmelliyetçiliğim" denir, klasik cevap. Ama bu özellik gerçekten insanı lanetliyor. Ya herşeyin en iyisi olsun istiyorsun ya da hiç olmasın diyorsun. Hazırlık sınıfında bize bunu yapmayı öğretmediler yani boş boş işlerle uğraştık, zaten ben en yüksek kurdan başlamıştım muafiyet sınavına bilerek girmemiştim anlıyorum ki şimdi bir sene boşa gitmiş. Gerçi o yıl tanıyıp hafiften sevdiğim insanlar var tek kazancım bu oldu heralde.

Bir de devamsızlık problemimiz var ki evlere şenlik; cpg denen bi bok mevcut,  işte onu yüksek tutmak zorundasın mesela akademik ingilizce dersininki %20 idi. Ve bu cpg iki saat derse gelmedin diye bile notundan kısılabilen bir olgu bir fact. Ve sadece sınav notum hesaplansa AA alıyorken oral exam ve cpg yüzünden hoca AB'ye çekebildi puanımı. Hiç sevmiyorum zenci pislik. (Bu arada ırkçı oldum ben bu sene)

Benim evimse okuluma arabayla 15-20 dk uzaklıkta olmasına rağmen metro inşaatı yüzünden 1.5 saat oluyor. Artık otobüse binmeye tahammül edemiyorum otobüsteki sığ cahil insanlara da tahammül edemiyorum sürekli kavga çıkıyor. Çocukluğumdan beri hep aynı şey dillere pelesenkti "türk halkı cahil kalmış". Benim için bir anlam ifade etmiyordu ama otobüste buluna buluna ne anlatmak istediklerini anladım.
İnsan ergenliğinde hep kendi yaşıtlarıyla muhattap olduğundan (kendimi ergenlikten çıkmış addediyorum) ve ortaokulda lisede şimdi üniversitede çevremdekilerin hep belirli bir seviyenin üstünde olmasından dolayı daha az gerçekçi bakıyormuşum sanırım hayata.

Haftasonuna veya haftaiçi akşam 7ye sınav, telafi ders vs koyabiliyorlar bunu da belirtmeden geçemeyecektim.
Fransızca öğreniyorum bu okulun sayılı güzel yönlerinden biri. Bazı dersler de baya yararlı aslında philosophy gibi humanity gibi. Ders kitaplarını normal kitapmış gibi okuyacağım sömestrde. Daha başka şeyler de var yazacağım yalnız "kardeşler arası cinsel ilişkiyi doğru bulup bulmadığımı çeşitli ahlaki kuramlara göre inceleyeceğim 4 sayfalık paper" hazırlamam  gerekiyor. O yüzden şimdilik bu kadar.

Arkadaşlık

Salak insanlar arasında yaşıyorsanız kısa bi süreliğine bu durum hoşunuza gider yanlarında fazlasıyla zeki  ya da kültürlü kaldığınızı bilirsiniz hatta onlar da söylerler "bu kadar çok şeyi nereden biliyorsun" derler hayret ederler anlattıklarınıza düşündüklerinize. Fakat sonrasında artık neyden bahsettiğinizi anlamamaları canınızı sıkmaya başlar sordukları basit sorular "bu kadar da olmaz" dedirtir. Hayata bakış açılarının darlığı olaylara verdikleri peşin hükümler basit dertleri canınızdan bezdirir.
-Salak dostun olacağına akıllı düşmanın olsun- vecizesine hak verecek kadar matah birşey zannedersiniz kendinizi .
Sonra gayet zeki bulduğunuz arkadaşlarınız gelir aklınıza. Gerçekleri daha çabuk kavradıklarından daha acımasızdırlar, zaaflarınızı keşfedebilir ve canları isterse kullanadabilirler. Siz de kendinizi daima tetikte hissedersiniz. Duygularınızı korumaya alırsınız ve başkalarının çıkmazlarını bulursunuz savunma amacıyla. Doğal davranamaz yaptıklarınıza yapacaklarınıza dikkat edersiniz. Sizin fark ettiklerinizi onların da önceden sezmiş olacağını tahmin edersiniz vs bu süreç uzar gider.
Sonra zeki insanlardan da arkadaş olamayacağı kanısına varırsınız. Bir insan ne kadar zekiyse o kadar kötü gibi gelir.
Sonuç olarak da hiç kimseden doğru düzgün arkadaş olamayacağından şüphelenirsiniz.
Burak olmasa bu yazdıklarıma üzülürdüm neyse ki şimdi sadece birer tespitler.