Dünyanın şu haline bakılırsa bence çoğu insan mensup olduğunu sandığı dine içten içe inanmıyor. Özellikle abrahamik olanları. Tanrının gazabından korkmuyorlar, vaad ettiği lütuflara heves etmiyorlar fakat farkında bile değiller.
Hatta biat ettikleri ilahlarını kurnazca kandırabileceklerini sanıyorlar. Çıkarları için çoğu davranışlarına dinsel kılıf uyduruyorlar. Tanrının onların hırslarının yanında olacakları fikrine kapılıp, çıkar çatışması yaşadıklarına beddua ediyorlar. Dualarının içeriğini haklı nedenlere dayandırmaksızın ciddi ciddi sonuç almayı bekliyorlar. Empati yapmaktan uzak, tek doğrunun kendi bildikleri olduğunda diretiyor hatta bu uğurda şiddeti meşru görüyorlar.
Şu üstte anlattıklarımı dindar biri bile dinlese hak verebiliyor, gel gelelim ki doğru din bu değil mevzusuna takılıp kalıyoruz. Nerede radikal islam haberleri var oradakiler gerçek müslümanlığı yanlış anlamış oluyor. Belki de türkler kendilerine adapte ederken islamı fazla yumuşak yorumladı? Niye islamın, islam peygamberinin doğduğu demokrasinin olmadığı, kralın kendisi ve ailesi dışında geri kalanların şeriata dayanan anayasayla yönetildiği ülke suudi arabistan dini kötü fazla katı yorumlamış olsun? Bence türk halkı olarak biz dinin daha hümanist olan tasavvufi yorumlanışını benimsemişiz. Asıl müslüman böyle olmalı demişiz. Bir yerde dini kendi vicdanımıza uydurmuşuz yani. Sanatla islamın buluşması sonucu ortaya çıkan tasavvuf şiirlerini sevmişiz, şairlerine -Mevlana gibi- büyük önem atfetmişiz. Çoğumuz kendimizi hanefiliğin kollarına atmışız.
Asıl diyeceğim şeyse abdestin hangi durumlarda bozulduğu konusunda bile ihtilaflı mezhepleri bulunan bir dinin nasıl tartışmasız gerçek olacağı? Arapçanın diğer dillere çevrilirken anlam değişikliği ve kaybı yaşıyor olmasına rağmen "aynı kalmış kutsal kitap" söylencesi? Mesela şöyle bir örnek vereyim; kuranın ilk sözcüğü ikra türkçeye oku! olarak çevirilmiştir. Ama bilindiği gibi okumak eş anlamlı bir fiil olduğundan herkes ayrı ayrı anlamlar yüklemiştir. Kimi yazılanları okumak, kimi evreni ve insanı okumak anlamak, kimi cahil kalmamak okul okumak, kimi kuranı kavimlere okumak, kimisi de bildirmek anlamına geldiğini söyler. Halk türkçesinde okumak bildirmek, tebliğ etmektir. Hatta köyde bir düğün olacağı zaman komşulara düğün okuması yapılır. Yani türkçeye çevirildiğinde basit bir kelime bile tartışmalı anlamlar kazanmıştır. Zaten bu nedenle halihazırda birsürü tefsir bulunmaktadır.
Bu derece görüş ayrılığının yaşandığı bir konu bana ilahsal gelmemektedir, zira tartışmasız doğru kabul edilen bir argümanın değişik değerlendirmeleri de savaşlara yol açmak yerine ortak bir noktada buluşmalıdır.
Tüm hayatımızı şekillendiren dinin sadece indirildiği varsayılan kitapla kalmayıp, yalnızca o devirde yaşayan insanların hafızalarına güvenerek yıllar sonra yazılan kimilerince sahih kabul edilen -ki çelişkili olanları mevcuttur-, hadisler ve rivayetlerle oluşturulduğu da bir gerçektir.
Son olarak da avrupada on altıncı yüzyılda papalığın aslı yunanca olan incilleri nasyonel dillere çevirmekten kaçınıp cahillikle suçladığı halkın, ruhban sınıfının yorumlarını kabul etmesini istemesiyle yirmi birinci yüzyılda popülasyonun çoğu tarafından okunan müfessirlerin tefsirlerine güvenilmesini salık vermek, onların halktan daha bilgili daha zeki ve hatta daha nurlu olduğunu telkin etmek aynı kapıya çıkar.
Kuranın arapçasını okumanın türkçesini okumaktan daha sevap kazandırıcı olması da ayrı bir mevzu tabii. Bu noktada kutsal kitabını kendi anlayacağı dilde okumadan inanan kültür müslümanı giriyor devreye.
-"Aslında" der, "arapçayı öğrenip orjinalinden okumak gerek".
İslamı anlamak için arapça bilmenin gerekli olması hristiyanlığın araştırılması için aramice ve yunanca, musevilik için ibranice öğrenme zorunluluğuna eşittir ki mantıksız bir eyleme işaret eder.
Hatta biat ettikleri ilahlarını kurnazca kandırabileceklerini sanıyorlar. Çıkarları için çoğu davranışlarına dinsel kılıf uyduruyorlar. Tanrının onların hırslarının yanında olacakları fikrine kapılıp, çıkar çatışması yaşadıklarına beddua ediyorlar. Dualarının içeriğini haklı nedenlere dayandırmaksızın ciddi ciddi sonuç almayı bekliyorlar. Empati yapmaktan uzak, tek doğrunun kendi bildikleri olduğunda diretiyor hatta bu uğurda şiddeti meşru görüyorlar.
Şu üstte anlattıklarımı dindar biri bile dinlese hak verebiliyor, gel gelelim ki doğru din bu değil mevzusuna takılıp kalıyoruz. Nerede radikal islam haberleri var oradakiler gerçek müslümanlığı yanlış anlamış oluyor. Belki de türkler kendilerine adapte ederken islamı fazla yumuşak yorumladı? Niye islamın, islam peygamberinin doğduğu demokrasinin olmadığı, kralın kendisi ve ailesi dışında geri kalanların şeriata dayanan anayasayla yönetildiği ülke suudi arabistan dini kötü fazla katı yorumlamış olsun? Bence türk halkı olarak biz dinin daha hümanist olan tasavvufi yorumlanışını benimsemişiz. Asıl müslüman böyle olmalı demişiz. Bir yerde dini kendi vicdanımıza uydurmuşuz yani. Sanatla islamın buluşması sonucu ortaya çıkan tasavvuf şiirlerini sevmişiz, şairlerine -Mevlana gibi- büyük önem atfetmişiz. Çoğumuz kendimizi hanefiliğin kollarına atmışız.
Asıl diyeceğim şeyse abdestin hangi durumlarda bozulduğu konusunda bile ihtilaflı mezhepleri bulunan bir dinin nasıl tartışmasız gerçek olacağı? Arapçanın diğer dillere çevrilirken anlam değişikliği ve kaybı yaşıyor olmasına rağmen "aynı kalmış kutsal kitap" söylencesi? Mesela şöyle bir örnek vereyim; kuranın ilk sözcüğü ikra türkçeye oku! olarak çevirilmiştir. Ama bilindiği gibi okumak eş anlamlı bir fiil olduğundan herkes ayrı ayrı anlamlar yüklemiştir. Kimi yazılanları okumak, kimi evreni ve insanı okumak anlamak, kimi cahil kalmamak okul okumak, kimi kuranı kavimlere okumak, kimisi de bildirmek anlamına geldiğini söyler. Halk türkçesinde okumak bildirmek, tebliğ etmektir. Hatta köyde bir düğün olacağı zaman komşulara düğün okuması yapılır. Yani türkçeye çevirildiğinde basit bir kelime bile tartışmalı anlamlar kazanmıştır. Zaten bu nedenle halihazırda birsürü tefsir bulunmaktadır.
Bu derece görüş ayrılığının yaşandığı bir konu bana ilahsal gelmemektedir, zira tartışmasız doğru kabul edilen bir argümanın değişik değerlendirmeleri de savaşlara yol açmak yerine ortak bir noktada buluşmalıdır.
Tüm hayatımızı şekillendiren dinin sadece indirildiği varsayılan kitapla kalmayıp, yalnızca o devirde yaşayan insanların hafızalarına güvenerek yıllar sonra yazılan kimilerince sahih kabul edilen -ki çelişkili olanları mevcuttur-, hadisler ve rivayetlerle oluşturulduğu da bir gerçektir.
Son olarak da avrupada on altıncı yüzyılda papalığın aslı yunanca olan incilleri nasyonel dillere çevirmekten kaçınıp cahillikle suçladığı halkın, ruhban sınıfının yorumlarını kabul etmesini istemesiyle yirmi birinci yüzyılda popülasyonun çoğu tarafından okunan müfessirlerin tefsirlerine güvenilmesini salık vermek, onların halktan daha bilgili daha zeki ve hatta daha nurlu olduğunu telkin etmek aynı kapıya çıkar.
Kuranın arapçasını okumanın türkçesini okumaktan daha sevap kazandırıcı olması da ayrı bir mevzu tabii. Bu noktada kutsal kitabını kendi anlayacağı dilde okumadan inanan kültür müslümanı giriyor devreye.
-"Aslında" der, "arapçayı öğrenip orjinalinden okumak gerek".
İslamı anlamak için arapça bilmenin gerekli olması hristiyanlığın araştırılması için aramice ve yunanca, musevilik için ibranice öğrenme zorunluluğuna eşittir ki mantıksız bir eyleme işaret eder.
1 sesleniş:
Evet Kuranın birçok çevirisi farklı farklı kelimelerle çevrilmiş hali olabilir fakat Arapçası saf bir şekilde bozulmaya uğramadan günümüze kadar gelen bir kitap.İslamı anlamak için Arapça bilmek zorunlu derken? Bazı kişiler bilip çevirirse eğer diğer insanlar için zorunlu olduğunu sanmıyorum.Yani dediğin gibi vicdanımıza göre yorumladığımız bir din fakat bunu Türkçe mealler ışığında yapıyoruz sonuçta.Bu konuda Kurandan başka kimseye ve hiçbir şeye ihtiyacımız yok.Benim babam hep ''Mantığın ve aklın var onu kullan bana veya başka din alimlerine ihtiyacın yok Kuranın türkçe mealini oku ve mantığın çerçevesinde ibadet et'' der.Çok katıldığım bir söz.Mesela soruyoruz oruç şunu bozar mı bunu bozar mı?Sormaya gerek var mı ki?Eğer senin mantığın bozmaz diyorsa bozmaz.Bu biraz da vicdan meselesi tabii.Mesela diş fırçalamak..Fırçalıyorum hem de macunla fakat boğazıma kaçırmıyorum.Mantık değil mi boğazdan girmiyor.Yani Kuran sonuçta bir şekilde çevriliyor.Dinimiz çok hoşgörülü bir din.Bu yüzden bence böyle şüphelere de yer olmamalı.Allah kabul etsin lafı yeter bile.Sonuçta kime neye ibadet ettiğini biliyorsun.Önemli olan da bu.Tabiki işin içinde çıkarcı insanlar var,olacaklar da.Ama bizim bir aklımız var.Bir mantık çerçevesinde hareket ediyoruz hepimiz.Yani kimse eve gelince eşini öpünce 1000 sevap vara inanmaz değil mi?Bu da bunun gibi bir şey.Tabiki herkes aynı inançlarla ibadet etmez.Annem mesela kısa kollu namaz kılar.İşyerinde bazı bayan çalışanlar başörtüsüz kılıyormuş.Herkesin inancı kendine bir yerde.İnsanlar nasıl kabul edeceğine inanırsa öyle yapıyorlar.Bence bu din inanılması gereken din.İnsanları kontrol altına alıyor,ve azmış olan Arap halkını yola getiriyor.Allah'ın istediği de bu.Ben inanıyorum sen inanmak zorundasın diyemem tabiki.Ama dinimiz gerçekten hoşgörülü bir din ve mantıkla hareket etmemizi istiyor.Ben yüreğimle buna inanıyorum.
Yorum Gönder