Sayfalar

Sen Ağlarken Tanrı Sana Küfrediyordu

Biri ne kadar çirkin, pasaklı, tembel, kıskanç, karaktersiz, şerefsiz (şerefli olmak nedir anlamamışımdır bir türlü ne yapınca şerefli ya da şerefsiz olursun?) boklu püsürlü olursa olsun size değer vermiyorsa dünyanın en yüce kişisi yaparsınız onu.

Biri sizinle konuşmuyor mu gözlerinizin içine bakmıyor mu, şayet bir gün gözlerinizin içine bakarak konuşursa dünyalar sizin olur. Bu kadar da basitsiniz işte.

Birine ulaşamıyor musunuz, iç dünyasına girmeye çalışıp giremiyor musunuz, deliye dönersiniz o zaman. Hayatınızın odak noktası o kişi olur, kafanızda onun kişiliğiyle ve davranışlarıyla ilgili bin bir tane olasılık oluşturup seçenekleri tek tek elemeye başlarsınız.

Ben bu karakter analizi işini abartıyorum. Bir insan dışarıdan ne kadar kötü gözükürse gözüksün onun içindeki iyiliği bulmak için kendimce keşfe çıkıyordum ve çabalarımın sonucunda elimde örselenmiş şefkatimden başka bir şey kalmıyordu.

Kendimi hemşire merhametinden arındırmak için uğraş veriyordum. Kısa bir süre önce geçti. Belki de uzun? Neden insanların yaralarını sarmaya bu kadar heves duyuyordum?
-Dışarıdan ne kadar kötü biri gibi gözüksem de insanların aslında iyi biri olduğumu anlamalarına sebep olacak keşfe çıkmaları için?

Bilmiyorum belki de her şey dna'larımın içinde yazılı olduğundandır. Çünkü böyle şeyleri düşüncelerden ve zihnimizden çok uzak şekilde tasarlıyoruz, bu tasarılardan haberimiz bile olmayabiliyor. Sonra" ben neden böyleyim, neden şunu yaptım, bu ben miyim" vs vs baş ağrıtan sorularla karşı karşıya kalıyoruz. Bu boyuttaki tepkilerimizin çoğu istemsiz. Keşke karakterimizi kendimiz oluşturabilseydik, keşke halihazırdaki isteklerimizi kendimiz isteseydik.
Bu düzenin böyle oluşmasını sağlayan biri varsa ona edeceğim küfürler hazır. Kısıtlandırılmışlığa, iradesizliğe, iradenin bile belli sınırlar içinde var olabilmesine duyduğum hınç...

Şeytan haklı, şeytan anarşist, tanrıdan çok şeytanı seviyorum.

Neyse, gereksiz yardımseverliğimden bahsediyordum. Yine kısa bir süre öncesine kadar (belki de uzun?) insanlarının hiçbirinin gözüktükleri kadar kötü olmadığını, özellikle de toplum tarafından fazla yargılanan insanların, yargılandıkları özelliklerinin altında sakladıkları insanlığa küsmüş, güvenden mahrum, hoşgörüyle tedavi edilebilecek ruhları olduklarına inanıyordum.
Hepsine biraz sıcak sevgi sunmak ve onları tedavi etmek?
-Ahah güldürme beni!

Zamanla görüyordum ki biri serseriyse serseri, oyunbazsa oyunbaz, düzenbazsa düzenbaz.
Oyunbaz kısmını vurgulamalıyız çünkü sıradan bir ikileme değil oyunbaz ve düzenbaz.
Hani derler ya hep hayat bir oyun. Hayat bir oyundu ve rolüyle çelişmeyen insanlar mutlu oluyordu.

Birini değiştiremiyoruz, tıpkı kendimizi de değiştiremediğimiz gibi.
Hatta duvarlarını, duvarlarımızı da yıkamıyoruz çünkü o, insanların duygusal saldırısını engelleyen bentler benliğimize sımsıkı yapışıyor bir süre sonra duvarlarımızla perdelerimizle maskelerimizle tek vücut haline geliyoruz.
Duvar sözcüğünü çok kullandığımın da farkındayım.

"İnsanlığı değil insanları seviyorum." diyorum hep. Oysa kimi kandırıyorum?
-Kendimi.
Kendinden bile hoşlanmayan biri diğer insanları nasıl sevebilir ki?
Sevmez ama ihtiyaç duyar hatta kendi varlığından çok onların varlığına ihtiyaç duyar.

"Buraya ait değilim" sözü çok kitschtir çok "emo"tionaldır değil mi? Öyledir ama hissedilen de budur. Sanki öbür boyutta öbür evrende bir yerlerde tanrının işine çomak soktum o da beni buraya attı, iblis gibi dışladı beni çünkü çok inatçı çok şüpheci ve biraz olsa da asi varlıkları sevmiyordu hem de hiç sevmiyordu.

Bana bütün bunları yazdırtan, bardağın son damlası olan şey de bir çift kara gözdür.

İnsanlar ağladığında üzülmüyorum, öfkeleniyorum.
İnsanlar ağladığında üzülmüyorum, sinirleniyorum.
İnsanlar ağladığında üzülmüyorum, küfrediyorum.

Var olmanın acısı mı, var olduğunu görmezden gelenin acısı mı?
-Bilmem ?

Peki ya o gözler yardım istediğinde?
-Her şeyi yapabilirdim ama yardım istemeyecekler çünkü inatçılar üzgün olsalar bile inatçılar ya da hiç takmıyorlar, hiçbir zaman takmadılar. Bilmem?

...

11 sesleniş:

ilhan dedi ki...

Çok güzel bir yazı olmuş. İnsanları değiştirmeye çalışmak büyük eziyet. Her şeye rağmen onların içinde iyilik bulmaya çalışak en büyük çile. Ben de denedim, olmadı, olmuyor, olmayacak.

Herkesi rolünü oynamaya bırakıp onlara o şekilde davransak sanırım daha mutlu olacağız. Onların da istediği o gerçekten. Görünenler dışında bir şey yok ki!

O yüzden gerekirse yardım edeceksin çok bariz bir durum olursa ama genel olarak karışmayacaksın. İnan insanının kimseye ihtiyacı yok, kimsenin dünyasına girmeye. Yapmaya çalışırsan da kahraman falan da ilan edilmeyeceksin o kişinin dünyasında. Kimbilir nasıl algılayacak? Sen mutluluk vermeye çalışırken çabaların sana çekeceğin acılar olarak dönecek.

Konu dağınıklığı için kusura bakma, acele yazıyorum. Ama konuştuğumuz şeyler paralel olduğu için rahat anlaşılacaktır :)

leon dedi ki...

.D yazı süper.en öfkeli en güzel yazın oldu nezdimde.cidden çok sevdim.öfkeni yanındaymışsın gibi hissettim(ya yanılıyorsam:P)muhteşem muhteşem.ama fikir ayrılıklarımız var.neden değiştirmek gerek ki insanları.hayatım boyunca denemedim.kasmam da.değişimi bi tek kişi kendisi yapar.o da isterse.düşünsene en iyi dostuna bir hatasını söylediğinde kaç defa caydı? başına kötü bir şey gelmesi gerekmedi mi? insan kendi kendine öğrenen bir hayvan o kadar.ve iyilik kötülük meselesine takıldım.neye göre iyi kime göre kötü vsvs.diyorsun ya bazen dışarıya kötü gözüküyorum ya senin de değiştirmek istediklerin sana kötü gözüküyorsaç(böyledir demiyorum sadece ya öyleyse)bilemeyiz.insan kendini bile asla tam tanıyamaz ki bir başkasını tanısın.benim düşüncem tabii.saygı duymaktayım senin fikirlerine.sadece belirtmek istedim benimkileri.neyse yazı muhteşem olmuş lafını tekrarlar bitiririm bu uzun yorumumu :)

Pink Freud dedi ki...

İlhan; yok yok anlaşılıyor ne demek, ekleme yapmama gerek yok aynı fikirdeyiz :)

Leon; Cidden öfkeliyim ne zaman geçicek bu hınç?
Değiştirmek derken tutup mantıksal bi insanı duygusal yapmaya çalışmıyoruz ki mesela çevresine sert hareketlerde bulunan biriyle yakınlaşıp bize yumuşak tepkiler versin istiyoruz. Savunma mekanizmalarından kurtarmak istiyoruz.
İyilik kötülük nedir diye tartışırsak uzun sürer ama kabaca kötüyü diğer insanlara, varlıklara zarar veren kişi olarak görüyoruz genellikle. Kendine zarar veren insanlarıysa iyi diye tanımlıyoruz, olmaması gereken bir olay için başkalarını değil kendini suçlayan, acı çektireni değil çekeni seviyoruz.
Dışarıdan kötü gözükmek de kötü olarak tabir edilen özelliklere sahipmiş gibi davranmak oluyor. İnsanlar bana bakınca aa mutlak kötü demiyorlardır sonuçta .d

deeptone dedi ki...

çok iyi bir yazı bu. haklısın hepsinde. bunun adına hayat deniyor. insanlara kızmak, hayata kızmak, hepimizde var. önemsemesini istediğin kişinin seni önemsememesi. bunların yanıtı yoktur. sorular var ama yanıtı yok bunların. kızmak yerine barışmak daha iyi.

insanlara ve hayatlarına hiçbir şekilde müdahale etmem. istemedikçe yardım etmem.

kimsenin neyi neden yaptığı da beni ilgilendirmez. hep kendi gözlüklerimizle bakarız.

bir iki kişiyle uğraşmak yeter. :)

senin bu yazına karşılık, bir kitap yazılabilir hassas pink.:)

mosquito dedi ki...

Hep insanların bana ihtiyacı olduğunu düşünürdüm. İyilik meleği misali herkesin yardımına koşardım, kendimce. Ama aslında kimsenin bana ihtiyacı yokmuş. Ben küçük, değersiz bir şeymişim. İnsanlarla uğraşmaktan o kadar sıkıldım ki. Artık ne kimseden yardım bekliyorum ne de kimseye yardım ediyorum.Mümkün olsa kimseyle konuşmam ama işte dediğin gibi ne kadar sevmesek de ihtiyaç duyuyoruz. Yanımızda birileri olsun, kötü iyi fark etmez sadece olsun.

Anken Stein ©8ex-en8 dedi ki...

İnsanlar ağladığında ybsg diyorum.

Pink Freud dedi ki...

Dbe; evet kızmak yerine barışmak lazım haklısın gerçekten =)
Neyse ben de öğrenicem zamanla hayatı belki de daha küçüğümdür. Küçük ve hassas..

Mosquito; Evet sadece olsun. İyi kötü diye elersek elimizde çok çok az insan kalıyor. İnsanların çoğu da derinlerde bir yerde birbirlerini sevmeden sadece yalnız kalmamak için arkadaşlıklar kuruyor.
Benim herkesin değil de kendim gibi olduğunu düşündüklerime yardım etmeye çalışıyordum kendimce..

8ex-en8; ybsg?

Profösör dedi ki...

Bayramınızı en içten dileklerimle kutlarım.

Burak Özkan dedi ki...

O sözünü ettiğin derinlerde asıl, insan gerçekten de iletişim kurabileceği birileriyle arkadaşlık etmek ister; yüzeye çıktıkça arkadaşsız kalmaktan çekinir. Bu yüzden ne kadar yüzeyde, o kadar geniş bir çevrede.

Pink Freud dedi ki...

Prof; peki ben de en içten dileklerle teşekkür ederim.

Burak; evet evet insanların ne kadar geniş çevreleri varsa o kadar yüzeysel ya da geyik insanlardır.

Pink Freud dedi ki...

O ilk 3 paragraftakiler tüm insanlığa özgü bence :) Ama tabi insan ilk önce kendisinden biliyor