Sayfalar

Bir süredir caz dinlemeye alışmıştım evet bu normal olabilir fakat fark ettim ben Türk sanat müziğinden de hoşlanmaya başlamışım.
Ruhum çok çabuk yaşlanıyor vesselam...(vesselam deyince de yaşlanıyor insan)

Tercih Meselesi

Öyle kadınlar gördüm ki bir şiirle evlenmek için bir romandan vazgeçmeye hazırdırlar.
demiş John Keats.
Mesele şudur ki
Bazıları şiir sever...

Ceza Bir Rahim Bir Dünya

Çeşit çeşit ki insan, kimi kalabalıktan kaçar kimi yalnızlıktan kimi geleceğinden endişe eder kimi geçmişinden kimi parasını sakınır kimi vücudunu kimi nefretten çekinir kimi sevgiden.
Bazıları da insanları önemsemekten korkar.
Yoksa insanları önemsediğinin anlaşılmasından mı korkar demeliydim?
Bu talihsiz gruptakilerin korktukları da başlarına gelir sürekli.
Çünkü insanları önemsemedikleri bile önemsensin isterler.
Ne suçları vardı da bu dünyaya yollandılar bilinmez..

Yapmayacaklarımdan Pişman Olmayacağım

Çok gaza getirici söylemler vardır. Bunlardan biri de şüphesiz
"İnsanlar yapamadıkları şeyler için fazla pişmanlık duyarlar, yaptıkları şeyler için değil" dir.

Oysa bu vecize benim için külliyen yalandır, avuntunun daniskasıdır.
Geçmişime baktığımda yaptıklarımın yüz kızartıcılığıyla kıvranırken, yap(a)madıklarım için rahat bir nefes alıyor dirayetimden dolayı kendimi kutluyorum. Herhangi birine herhangi bir şeye bağlanmaktan, bağlansam da belli etmekten korkarak ilerliyorum ve güçlü gözüküyorum.
Gözükmek olmaktan evladır bilirsiniz.



İyi ki gidip onunla konuşup kendimi rezil etmiyorum.
Haberi olmayacak.
Hiçbir zaman.
Gelecekte, şimdiyi sorguladığımda bir oh çekeceğim.
Ölsem belli etmem.
Aferin sana!
Gidip tek kelime etmedin ya..


Evladım kendini hayattan sakına sakına bi hal oldun.

Tahriş Olmak

Uyumamalıyım.
Uyandığımda yine yeni bir güne başlayacağım yoo hayır buna hazır değilim.

Niye doğal ben bu dünyada bu kadar mutsuz keyifsiz? Gerçeklerden kaçmam gerektiğini kim bilir kaçıncı kez keşfediyorum boşu boşuna.
Son bir gayretle değişik karakterler yaratıp bozdurup bozdurup harcamam gerekiyor onları. Of hayır daha fazla savunma mekanizması savunma maskesi istemiyorum.

Kin tutuyorum ve sırf intikam almak için güçlü olmaya çalışıyorum.
Ama tükenmez kalem tükendi.
Garez asit gibi bir şey, içinde taşıyorsan kendin yanıyorsun önce.

Şu an hayatımda olan insanlara karşı gerçek sevgi dedikleri şeyin zerresi yok içimde.
Sevdiğim birinin bana -benim ona verdiğim değerden- daha az değer verdiğini düşünürsem eğer bırakıyorum o kişiyi. Ya nefret edip her fırsatta iğneliyorum ya da hiç tanışmamışız gibi davranıyorum.
Böyle kaybettiğim insanları özlüyorum.
Hepsini kırılmıyayım incinmeyeyim diye yapıyorum bırakıp gidiyorum.
İnsanlar bana zarar vermesin diye uğraşırken kendi kendimi yıpratıyorum.

Mutlu ve dengeli bir hayat için tek çare yeni bir karaktere doğru yol almak.
Lanet olsun ki ölemediği için yaşayan bir sürüngenim.
Adilik.
Keşke joker olabilsem.

Nefret

Bir şeylerin farkında olduğunu sanan, kendi hariç diğer tüm insanların dertlerini yüzeysel bulup küçümseyen, insanlık ya da var oluş adına acı çektiğini sanan insanlardan nefret ediyorum.

Kendimden de..

Başlıksız

Yaltaklanmalar.
ve
Kaltaklanmalar.

Hmm..

Bir Ben Bir Dünyaya Bedel Sendromu

Şu "isyan" kavramı üzerinde bugünlerde epey düşündüm ve rahatlıkla söyleyebilirim ki her isyan bir kibir göstergesidir.

Otoriteyi beğenmediğinizde ve kendinizin bundan daha iyisini yapabileceğinizi düşündüğünüzde kaşlarınızı çatar, eleştirir ve kurallara uymama lüksüne sahip olduğunuzu düşünürsünüz.
İdareyi sizin iradenize bıraktıklarında mevcut durumu daha iyi hale getiremeyeceğinizi anlarsanız dizinizi kırar oturur çenenizi de kaparsınız.

Diğer bir seçenek de idari ya da mali, statüsel veya fiziksel anlamda sizden üstün birileri olduğunu kabullenemediğiniz için isyan ettiğinizdir.

Annemler dün, beni muayene etmeye çalışan bir doktoru nasıl tokatladığımı anlattılar. Tabi daha küçükmüşüm belki de beş altı yaşlarında falanım. Ama benim iznim olmadan o doktor o çubuğu benim ağzıma sokamaz! İzin vermem! Bir keresinde de bilerek doktorun üstüne kusmuştum, hatta o günü çok iyi hatırlıyorum adam yanıma yaklaştıkça ben çıkarıyordum. Farklı madde ve yöntemlerle insan püskürtme sanatı... Bir taşla iki kuş çok şey püskürtürüm valla.

Sonracığıma birinci sınıftayız, okulda veli toplantısı var. Annemle beraber gitmiştik ben bir süre oyalandım bahçede hopladım zıpladım baktım annemler de çıkmış yürüyor yanaştım yanlarına.
Fikret öğretmen bana; "-Ben pink'e öğretmen olma diyorum ama o illa ben öğretmen olacağım diyor oysa öğretmen olan benim" demişti. Ben de ehehe ben öğretmen değil doktor olmak istiyorum ki diye geçirmiştim içimden. Yıllar sonra anladım ki adamın işine çok karışıyormuşum o da bunu şaka yollu söylemiş.

Bugün yine bir çok öğretmene sinir oluyorum. Elimden gelse kafalarını duvara sürteceğim. Bir ara sırf bu insanlardan intikam alacağım diye mafya, ajan, killer queen olmaya karar vermiştim. Tabi Olasılıksız'daki seksi, esmer ve Rus (esmer rus da oluyor tabi) hafiyenin de bu karardaki payı yadsınamaz.

Bir de 60'ından sonra kendini dine adayan babannem bana namaz kıldırmaya çalıştığında işin secde kısmında "niye başka biri için alnımı yere değdiriyorum ki?" sorusu kafamda çalkalanıp durmuştu. 10 yaşında falan olmalıyım yani tanrı adaletsiz zaten seslensem duymaz duysa cevap vermez hatta belki de yok kısmına gelmemiştim henüz.
Sonra insanların allaha dua edişlerini duyup "övgüyü abartmıyorlar mı ıyy yağcılık" bu kadarı dediğim çok olmuştur. Tabi arkasından şimdi ben günah mı işledim diye durup düşünmeler...

İsyankarlığı narsizme bağladıktan sonra ben nerde yanlış yaptım ben nerde kendime taptım diye de kafa yordum. Sonra çocukluğuma indim ve bana el sallayan anne babamı gördüm. Küçükken omzuma fazla yük yükleyip bunları kaldırabilmem için sen çok güçlüsün, sen diğer çocuklardan olgunsun, yaşıtlarından zekisin, harikasın vs vs telkinlerde bulunup bana bolca level atlattılar. Sonra kazanılan ödüller, okulunun en çalışkan öğrencisi olma sendromları falan filan. Açıkçası etrafıma bakıp da insanları küçümsemediğim bir zaman dilimi hatırlamıyorum. Bütün insanlar mı böyle yapıyorlar onu da bilmiyorum. Şu an babamın ofisindeyim kendisinin özel bir odası var ve orada bir arkadaşıyla benimle ilgili konuşuyor benim duymadığımı sanarak.
Yeteneksizim diyor ama mükemmel yazıyor ilkokul birinci sınıfın ilk dönemi kompozisyon yazmıştı.

Yine kendimi boşlukta hissettim. Özgüvenim denge profiline ulaşamıyor. Beni çocukları olduğum için çok abartıyorlar ama belki de gerçekten fena yazmıyordumdur?
Şu son iki senedir kendime olan güvenim yerlerde geziyor. Ve ben böyle diğerleri gibi sıradan biri olarak yaşamak istemediğimi kendime kaç kez gizli gizli fısıldadım. Şimdiyse alenen söylüyorum ki kendimi topluluktan üstün görmeden mutlu olamıyorum. Tek tesellim bu duygunun tüm insanlığa ait olduğunun bir bilim adamı tarafından açıklanması... Dur dur herkese ait olmasın ben özelim!

Fırçala

Sosyal mesaj vereceğim sıkı durun!

Bence insanlar dişlerini fırçalamalı.
Gerçekten.
Ciddiyim.

Şeytana Övgü-Sonuna Kadar Satanizm!

Türk eğitim sisteminden başlayıp evrenin varoluş sistemine kadar uzanan bir listede her şeye sinirliyim!
nimet çubukçuyu yok etmek (baş harflerini bilerek küçük yazıyorum saygısızlık olsun, tanrım ya yapabileceğim tek şey bu resmen!), YÖK'ün gelmiş geçmiş tüm üyelerini kapsayan bir soykırım yapmak ve Milli Eğitim Bakanlığı'na dahil her kurumu kuruluşu, yasayı, müfredatı yakmak yıkmak tırmalamak ısırmak istiyorum.
Ne suçum vardı da Türkiye'de doğdum?
Ne suçum vardı da öğrenci oldum?
Ne suçum vardı da ... ?
İnşallah vatana millete hayırlı biri olmam.

Bazen kendimi Öyle Bir Geçer Zamanki' de Mete'ye benzetiyorum. Dişi versiyonuyum adeta.
Hiç cam çerçeve indirdiğim olmadı da bir keresinde okul idaresine kızıp sırayı tekmeleyip devirmiştim falan. Bir de duvarı tekmelerseniz kaybeden sadece siz oluyorsunuz. Otoriteler için de aynısı geçerli. Otoriteyi ya da duvarı tekmelemeye çalışırsanız sızlayan bir bacakla ortada kalırsınız.

Anarşizme ve satanizme işte bu yüzden bayılıyorum. Umarım satanizm denince kafasında kedi kesen piercingli gençler imajı oluşturan birileri okumuyodur bu blogu. Satanizm taa ortaçağ kökenli bir akım. Amaç kiliseye (otoritelere) boyun eğmemek. Bir de bazıları diyor ki "tanrı buysa üstü kalsın şeytan haklı beyler". Ben de hep anlatılagelen mitolojik din öykülerinde şeytanı kendime tanrıdan daha yakın bulurum.

Tanrının karakteristiği masikülen özellikler taşır, şeytansa daha çok feminen bir kimlikle karşımıza çıkar. İslama göre şeytan diye ayrı bir varlık türü yoktur. Bizim iblis dediğimiz yaratık,melekler kadar ibadet ve taatte bulunmuş ve onların mertebesine yükselebilmiş sonra da ademin ondan üstün olduğu söylenince isyan etmiş olan bir cindir.

Sen bir kadınsın hatta kadının tekisin (sen Allah'ın yarattığı bir cinsin) bir adamı seviyorsun bütün zamanını ona harcıyorsun(Allah'a 7-24 pardon ∞-niyaz) sonra o sana, senden daha hoş bulduğu bir diğer adamı (Adem!) tercih ediyor.
-Sana kuma getirdim ona merhaba de! (Senden daha üstün bir şey yarattım ona secde et)
Sonra şeytan çıldırıyor tabi. Haklı değil mi şimdi hangimiz çıldırmazdık? Kulağınızda Muhteşem Yüzyıl'ın ikinci bölüm fragmanında Mahidevran'ın "onun yegane aşkı bendim" serzenişleri yankılansın.
Sonracığıma bizim kadın(şeytan) aynı evde(aynı evrende) yaşamak zorunda olduğu kumasından intikam almaya and içer. İntikam soğuk yenen bir yemek olduğu için kumasının çocuklarıyla uğraşır, onları babalarına saygısız evlatlar haline getirmek için elinden geleni ardına koymaz.
Sürekli kumasından ve onun soyundan (ademoğulları) olanlarla rekabet halindedir kendisinin ve kendi ırkının üstün olduğunu kanıtlamaya çalışır.
Yani bu kadın kıskanç ey ahali! Sevmek suç mu? Şeytan kırılmış kızmış kıskanmış ama sevmiş de...

Neyse gece gece zavallı şeytanın haline ağlamak istemiyorum. Ama ne kadar benziyor değil mi hani erkeğin kaburgasından kadın oluşturulmuş ya tanrı da kendinden bir şeyler katarak yaratıyor canlıları yani en azından bütün yaratıklar onun hayalgücünün ürünü.

Fizy'i, Grooveshark'ı, Lime Wire'ı, Sesli Sözlük'ü kapattılar engellediler. Sayemde blogun akıbeti de böyle olmasın. Evet yazının girişindeki kelimeleri değiştirdim ve yumuşattım siz sansürlü halini okuyacaksınız. Tabii ki benim yüzümden blogspot engellenmez de ne olur ne olmaz biraz tedbirli davranayım.
Umarım vatana millete dünyaya evrene zararlı bir post olur!
Şimdi bunları yazmak yerine iki trigonometri testi çözseydim daha başarılı biri olacaktım. Milletin yüzeysel başarı kriterlerinden bıktım usandım, Boğaziçine girmek istemiyorum, girmek isteyene de sempatiyle bakmıyorum!
Fuck the system.

Guguk Kuşu Balesi


Çarşamba günü, Ken Kesey'nin 1962 yılında Kalifornya'da bir hastanede çalışırken yazdığı 60'lı yılların en iyi romanı sayılan Guguk Kuşu(One Flew Over the Cuckoo's Nest)'nun bale gösterimindeydik.

Okuldan, dersaneye gittik, dersaneden de Opera Bale Binasına teşrif ettik. Salona girdiğimiz an garip bir uyumsuzluk gözümüze çarptı. Üstünde lise üniformaları olan öğrenciler yani biz, ve salonda salınan orta yaşlı, şık giyimli hatta fashionista kadınlar topluluğu...
Özge bu durumdan hoşlanmadı. "Keşke eve gidip giyinip gelseydik "dedi çevresini süzerek.
Ben de sanırım umursamayarak "boşver şu anda onlar bize özeniyor bu yaşta olup da lise öğrencisi gördüğünde içini çekmeyerek -ah gençlik yıllarım- demeyecek olan var mıdır?" dedim. Üstelik içimde de -bara gitmekten değil baleye gitmekten daha çok zevk alıyorum-un haklı gururu vardı. Doğruya doğru şimdi hissettiklerim bunlardı.

Bir şeyi söylemeden geçemeyeceğim; bekleme salonunu modernize edeceğiz diye güzelim Osmanlı mimarisini harap etmişler. Haberleri olsun ekletik mimari ya da eklektik dizayn dedikleri bu değil hem de hiç değil.
Lavaboların ve bir kaç alelade beklem
e sandalyesi(!)nin olduğu alt katın tasvir-i efkarında bulunmak bile istemiyorum. Daha önce dikkat etmemişim bunlara.

Esere dönecek olursak sözcüklerin önemi dansın anlamında kaybolurken figürleri yorumlamak insana gerçekten zevk veriyor. Konuysa genel bağlamda "yerleşik düzene başkaldırı"ydı. Başhemşire Ratched'ın marazi ego kokan diktası altında yaşayan akıl hastalarını özgürleştirmek ve bireyselleştirmek için mücadele veren otorite karşıtı Mc Murphy ile arkadaşlarının gördükleri işkence ve baskılar yüzünden susmaya mahkum edilmelerinin hikayesi... Hatta bu susuş bazıları için nihai sessizlik olacaktı.

Önceden Milos Forman'ın yönettiği, Mc Murphy karakterini Jack Nicholsun'ın canlandırdığı film uyarlamasını izlemiştim. Bu arada film 1976 yılında 9 dalda Oscar'a aday gösterilmiş fakat heykelciğe 5 dalda sahip olabilmiş.
Olay örgüsü bale gösterimi ve film versiyonu arasında paralellik taşımıyor. Doğal olarak bale gösteriminin kitap temel alınarak oluşturulduğunu tahmin ettik.

Bu arada In the Name of the Father'ı da cuma günü izlemişken suskun ve bıkkın küçük anarşist çocuk ruhum hafiften kımıldamaya başlamıştı. Fakat gene bir şekilde tarafımdan derinlere itildi.

Aslına bakarsak eşitliği ve adaleti ezilenler ister. Mesela ben hiçbir erkeğin kalkıp da erkekler de kadınlar kadar özgür olmalıdır dediğini duymadım büyük ihtimalle duymam da. Bunun gibi artık hak hukuk için uğraş veren taraf olmak istemiyorum.
Neredeyse bütün okul hayatım boyunca öğretmenlerle zıtlıklar yaşadım ortaokuldan itibaren de okul idaresiyle. Bakıyorum bunca çaba bana ne kazandırmış diye. Hiçbir şey göremiyorum.

Örselenmeden yaşamak için tatlı bir dile ve kötü esprilere gülebilme sabrına ihtiyaç var.
İhtiyacının olması da seni "muhtaç biri" kılıyor. Bu yüzden bazen diyorum ki evet evet ben de güçlü taraf olmalıyım. Çok zengin çok akıllı çok bilgili çok kültürlü olmalıyım. Küçük bir liberalist doğmakta ve bu liberalist de küçük bir kapitaliste gebe. Farkındayım. Nereden nereye gelmişim neyse ruhsal otomatizm diyorum ve konuyu kapıyorum.

Soyad

Soyadım sayesinde sanki ciddi bir işim ciddi bir konumum olması gerekiyormuş gibi geliyor.
Garip bi duygu.

Emirli Yakarış

Tanrıya dua ederken kullanılan cümlelerde yüklemin emir kipinde çekimlenmesi bana hep tuhaf gelmiştir.

Teşhir Etmek İstedim

İlk defa bir mimi, mim aldığımı belirterek cevaplayacağım. Gene kafamda "acaba değişiyor muyum ki ben" sorusu oluştu. Soruyu cehenneme yolladım. Ve sorulara başladım;

Kaç yaşındasınız? -Dur bakıyım 2011'den 1993‘ü çıkarınca ... 18!

İsminizin son harfi ne? -P


En sevdiğiniz renk? -Tabii ki mor (en sevdiğim renkle her zaman övünmüşümdür)


Kilonuz kaç? -Tartı manyaklarından değilim, pantolona sığıp sığamadığıma bakarım genelde ama 54 falan herhalde.


Boyunuz kaç? -1.72 olsa gerek.


Ailenizin kaçıncı çocuğusunuz(Evet bu soru bir psikolojik tahlil)? -İlk


En sevdiğiniz şarkı? -Benim pek fazla "en"im bulunmaz ama yaşım kaç olursa olsun Queen'den
Bohemian Rhapsody'i dinlemekten vazgeçemem.


Sizce esmer mi sarışın mı (açıklık ilkesinin ihlalinden ötürü anlatım bozukluğu var burada)? -Bir gün esmer bir gün sarışın.


Sigara kullanıyor musunuz? -Estetik kaygılardan ötürü kullanmam :p


Peki ya alkol? -Sosyal içiciyim (özenti içiciliğin nazik hali).


Çayı fincanda mı içersiniz yoksa çay bardağında mı? -Bu da çok ilginç bir soru şimdi hakkını yemiyim. Fark etmez şarap bardağında bile içerim çay çaydır yani. Zaten sıcak çay pek sevmem.


***Evet kendimi tanıtmak istedim. Ah benliğimizdeki teşhir güdüsü!

Terslik

Colalı jelibon yerken colayı hatırlar insan. Ben cola içerken, colalı jelibon yiyormuşum gibi hissediyorum. Elma yerken elmalı diş macununun tadını almak... Eğer fazla muzlu puding yersem muzdan da iğreneceğim.

Geçen yılbaşı da damarlarımda kan değil tekila ve cin dolaşıyordu. Çünkü yapılan shutlar bana kan kusturmuştu (bu cümlede söz sanatı var). Bu sene yıla sessiz sedasız girişimin nedeni de hala alkole duyarlı oluşumdur. İçkisiz de yılbaşı programı olmaz zira "nurcu musun aa klasik türk hanım kızısın seeen" gibi garip esprilere maruz kalıyorum . Hadi onların ne dediğini umursamayalım da herkes içmiş coşmuş eğlenirken bilinçli bilinçli takılmak istemem çünkü etrafı ya da insanları her zaman en kendinde olan kişi temizlar, derler toparlar. İşte geçen sene tüm ocak ayı boyunca alkol kokan her şey midemi bulandırıyordu. Saç spreyi dahil.

Hatta okulun merdivenlerini çamaşır suyuyla(belki porçöz silçöz ne biliyim neyle merdiven temizlenir?) silmişlerdi de, ben yüzümü ekşite ekşite buralara tekila dökülmüş demiştim. Tabi yanımdakiler de bayağı eğlenmişlerdi

Neyse kokuları renk olarak algılamadığıma şükretmek lazım.

De Sadeism

Sadizm sözcüğünün Marque De Sade'ın isminden türemiş olduğunu öğrenince midemde kelebekler uçuştu.
Yaşasın ek kök bulmak yaşasın sadizm!
Sıra mazoşizmin isim babasında...

Adriana Sorunsalı

21. yüzyılda insanların tartıştığı en büyük felsefi sorun Adriana Lima'nın insan olup olmadığıydı.
Erich von Däniken haklıydı belki de. Bu işte uzaylıların parmağı olmalıydı. Kadınların inanmak istediği bu kuram ortak dişi savunma mekanizmasının bir ürünüydü.
Kimi kadınlarsa Adriana Lima'nın dişlek olduğu görüşündeydi, hatta sorsanız bin bir çeşit kusur sayabilirlerdi. Bu kadın tiplerinin kendi dişlek olmayan kız arkadaşlarını göklere çıkartıp güzellik kraliçesi ilan ederken Adriana'ya gelince burun kıvırmaları kadın ikiyüzlülüğünün en güzel örneğiydi. Peki sorarım size hangimiz bu kadını google görsellerde aratıp çıkan fotoğraflar sonucu lezbiyen olup olmadığımızı sorgulamadı?

Bir de Adriana'nın Türk versiyonu olan bir akrabamız var. Bilmemkaçıncı görüşmemizden sonra kızın iyi biri olduğuna kanaat getirip (iltifatımı hak edecek değerde olmalı tabii) Adriana Lima'ya benzediğini söylemiştim. O da bugün hava çok güzel demişim gibi bir tepki vermiş "hı evet öyle diyorlar" demişti. Sonra kendi dudaklarını beğenmediğinden söz etti. Çok kalınmış. Evet dedim kalın bizim ailede var herhalde. Vardır değil mi diye de vesveseye kapıldım içimden.

Dipnot;Adriananın fotoğrafını koymak istedim.
Dipçiknot;Ama sonra blogum zaten çizgisinden kaymış iyice kaymasın dedim.

The Girl Paradox

Soluk Beniz

Ege vampir gibisin tenin çok soluk demişti.
Devamsızlığım artmasın diye rapor almam gerekiyor bazen. Doktora sadece bıkkın bakışımla bakıp çok halsizim demem kafi geliyor. Hasta olmasam da rengimin uçukluğu sebebiyle minumum 2 gün istirahat yazıyorlar.
Hatta bazen, bir gün yeterli teşekkürler diyorum. Bazen de kanaatkarlığını sergilemenin sırası değil diyorum kendime korkuyorum ya rapor yazmaktan vazgeçerlerse diye.
Bir gün doktora rapor yazdırmak yerine tedavi olmak için gideceğim ( yerine getirilemeyen vaatler 671)
Vampirlikten kurtulmak lazım. Zaten insanlara pis bakıyormuşum (pis bakmak?). Öcü gibi dolanmayayım ortalıkta.