Beynimdeki belirsizliğin midemi kazımaya orada bir boşluk oluşturmaya başlaması uzun zaman öncesine dayanıyor. O günden bu güne boşluk büyüyor, hayallerimin en naif olanlarını soğurarak ve sömürerek içimde habis bir ur gibi büyüyor.
Hayatıma musallat olan bu karadelik önceleri içimde var olacağı için hevesliydi, önceleri dediğim zamana -çektiğim acıları tecrübe diye adlandırma- dönemi de diyebiliriz, karadelik şimdiyse var olduğu için sonsuz bir haz içinde ve var oluşa karşı tarifsiz bir tutku duyuyor.
Boşluğun acısını çekiyorum, midem içine beton dökülmüşçesine kaskatı kesiliyor ve boğazım beton artığı tozlar yüzünden tahriş oluyor. Bu ritüeli her uykudan uyandığımda yaşıyorum, bilinçaltım kabuslarımı zaaflarım üzerine kurup benimle eğleniyor. Uyandığımda içimin burkulduğu tatlı rüyalar da gösteriyor ve güçsüzlüğümü sindirip hayata dönmem için gerekli zamanı benden çalıyor. Bilinçaltım midemdeki karadeliği besliyor ve benden çok onu seviyor. Beton atılma törenime katılmak ister miydiniz?
Acı bir karadeliktir.
Uzaydaki karadelikler hakkında ne bilirsiniz?
Maddeler için vardır diyebilirsiniz değil mi?
Bir şeyin madde olması için gerekli temel şartlardan biri de hacimdir.
Hacimsiz yani var olmayan bir şeye yokluk değil sonsuzluk diyoruz o zaman, değil mi?
Zihinsel acılarım bir saat önce beni kıvrandıran karın ağrısı gibi yok olmuyor tersine evriliyor ve kronik mutsuzluğa dönüşüyor. Acılar sonsuzdur ve tabii boşluk da...
Hiç bir estetik ameliyatın düzeltemeyeceği yamuk yumuk varlığımı eğreti hale getiren depresifliğimden ben de memnun değilim. Kendimi lanetlemem de bir işe yaramıyor aksine karadeliğimin tüm iştahıyla vücudumda hüküm sürmesi kolaylaşıyor.
Bir şeylerin yokluğu sonsuz azap kaynağı. Ve ben olmasını istediğim şeyleri yoktan var edemiyorum. Yine de isimlerini sayabileceğim varlıklar zihnimden bağımsız olarak var olmadığı için duyduğum rahatsızlıktan daha çok varlığın var olmasından rahatsız oluyorum. Sindirilmesi zor bir cümle öyle değil mi?
Acılar statik, acıya götüren yollar parametriktir.
Acı varlıkta ve yoklukta yanınızda olan en sadık yoldaşınızdır.
Bazıları da acıyı insan olmanın gereği olarak görürler. Bence onlar yeterince acı çekmemişlerdir.
Bunu yazarken içimdeki soğuk ve bitkin ses "Çaresizlik acıdır, acı çaresizliktir. İnsan çaresizdir. Acının tanımını yapsa bile çaresizdir karnı ağrıdığında daha da çaresizdir." dedi.
İçinizdeki sesin sizi sevmediğini ne zaman anlarsınız?
Peki umut çaresizlerinin yapabildiği en iyi şey nedir? "Uyumak."
Gerçeklerle yüzleşirken acı vermeyecek kadar tatlı rüyalar...